12 Mart İstiklal Marşımızın 97. Kabul yıldönümü. Daha önce resmen kabul edilmiş bir milli marşımız olmamıştı. Cumhuriyet dönemine kadar, Batılı ülkelerle uluslararası törenlerde padişahlar adına, bazıları yabancılar tarafından bestelenmiş değişik marşlar okunuyordu. 23 Nisan 1920 de TBMM açıldıktan sonra Ankara’ ya gelen yabancı ülkelerin elçi ve temsilcilerinin karşılanmaları esnasında kendi marşları çalınıyor, bizim marşımız olmadığı için müşkül durumlara düşüyorduk.
İstiklal Harbimizin devam ettiği, Türk Ordularının Sakarya savaşında geri çekildiği o buhranlı günlerde, kalpleri ümit ve heyecanla dolduracak, milli azim ve imanı besleyerek Türk Milletinin azim ve kararlılığını kuvvetlendirecek bir marş ihtiyacı vardı. Bu amaçla açılan yarışmaya 724 şiir başvurmuştu. Bu yarışmaya ödül konulduğu için Mehmet Akif katılmamıştı. Akif, milli marşın ödül karşılığında yazılmasını doğru bulmuyordu. Oysa Milli Mücadelenin Serdarı Mustafa Kemal Atatürk dâhil herkes bu marşı ancak Akif Bey’in yazabileceği kanaatindelerdi. Bir gün Balıkesir milletvekili Hasan Basri Çantay TBMM’nde Burdur milletvekili M. Akif Bey’le yan yana otururken elindeki kâğıda bir şeyler yazacak ve Akif’in dikkatini çekecektir. Ne yazdığını soran Akif’e İstiklal Marşı yazmaya çalıştığını söyleyecektir. Bu ve benzeri tahrik ve teşvikler karşısında, ayrıca ödül şartının bir hayır kurumuna verilmesine Milli Eğitim Bakanlığının razı edilmesi üzerine, Büyük Şair kalemi eline alır. Tam bir eski tabirle istiğrak( kendinden geçme) halinde ve 48 saat içinde, bazı kısımlarını Tacettin dergâhında, bazı kısımlarını TBMM’nde, bazı kısımlarını Hâkimiyet-i Milliye gazetesi idarehanesinde kendinden geçmiş dalgın hallerde gece uyku aralarında duvara yazmak suretiyle tamamlamıştır.
Akif, Milli Mücadele sırasında bütün Anadolu’yu çoğu defa yaya dolaşarak, coşkun şiirleriyle, konferans, hutbe ve vaazlarıyla, sözlerini ıslattığı gözyaşlarıyla milleti vecd ve heyecanla silah başına, cepheye koşturan büyük mürşitlerin başında gelmektedir. İstiklal Marşı’nda ifade edilen duyguların hepsini bizzat yaşamıştır. O, kuvvetini bu yaşanmışlıktan almıştır.
Akif, İstiklal Marşı’nı nasıl yazdığını soran Feridun Kandemir’e: “Ankara… Yarabbi ne heyecanlı günler geçirmiştik, hele Bursa’nın işgal edildiği gün, ya Sakarya günleri… Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla yese düşmedik. Zaten başka türlü başarılabilir miydik? Ne topumuz vardı, ne tüfeğimiz… Fakat imanımız büyüktü… Bu ümitle ve imanla yazılır. Bin bir facia karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde kurtuluş dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin bir hatırasıdır. O şiir milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir.” Demiştir.
İstiklal Marşının yazılması tamamlandıktan sonra Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’e teslim edilir. Seçilen üç şiirle birlikte önce cepheye gönderilir. Ordu kumandanları tarafından askerlere okunur. Askerler ve komutanların tercihinin Akif’in şiirinden yana olması üzerine Hamdullah Suphi Bey, TBMM’nde önce Akif’in şiirini okumayı kararlaştırır.
1 Mart 1921. TBMM, Mustafa Kemal’in başkanlığında toplantı halindedir. Atatürk’ün cephedeki durumu özetledikten sonra “…Düşmanların bütün bir senelik gayretlerine rağmen neticede bugün Sevr anlaşması fiilen ve hükmen yok olmuştur.” Sözleriyle, tezahürat ve alkışlar arasında heyecanlı nutkuna son vermiştir. Milli Eğitim bakanı Hamdullah Suphi, elinde yazılı yedi şiirle birlikte söz alır ve önce Akif’in şiirini okumaya başlar:
“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak,”
Mecliste her satır arasında şiddetli alkışlar arasında büyük bir heyecan oluşur. Milletvekilleri ayakta tekrar dinlemek isterler. Büyük Atatürk başkanlık kürsüsünden inerek, Hamdullah Suphi’yi başkanlık kürsüsünden okumaya çağırır. Şiir dört defa okunur. Milletvekilleri arasında yarışmaya şiir göndererek katılanlar vardır ve derhal şiirlerini geri çekerler. Tarihler, Büyük Meclis’in “Cumhuriyet” kelimesinden sonra en çok alkışladığı değerin “İstiklal Marşı” olduğunu yazmaktadır. Akif, bir köşede başı elleri arasında mahcup bir tavır içinde oturmaktadır. Şiirin, İstiklal Marşı olarak Mecliste kabul edilmesinden sonra Hamdullah Suphi’ye dönerek: “Ben güzel yazmış mıyım bilemiyorum, ama sen çok güzel okudun, onu biliyorum.” Demiştir.
“İstiklal Marşı, İstiklal Harbinin manevi cephesinde yapılmış büyük ve muzaffer bir taarruzdu. O zaman Milli Mücadelenin mutlaka zaferle neticeleneceğine inanmış olanlar, yani sağlam iman sahipleri bile İstiklal Marşından yeni manevi kuvvet almışlardır. Akif İstiklal Marşını yazmak suretiyle, İstiklal Harbinin manevi cephesinde savaşan kahramanlardan birisi olmuştur. Nitekim aynı Akif, Çanakkale şiiri ile Çanakkale zaferi kadar değerli bir eserinde sahibidir.”
Not: İstiklal Marşının tahlilini bir sonraki yazıda ele almak üzere… Ömer Ay